27 Ekim 2015 Salı

2

Mahpeyker Kösem Sultan ve Hürrem Sultan Kitap Karşılaştırması

   Merhabalar :)
   Demet Altınyeleklioğlu ile ilk tanışmam Muhteşem Yüzyıl oynarken tarihi bilgimin yetersizliğini görmem ve internet araştırmalarıyla Osmanlı'da kadınların dünyası hususunda yetinemememle oldu. Yani ''Yeni bölümde, Hürrem'e ne eziyetler yapılacak, Şehzade Mustafa bu kez işin içinden sıyrılabilecek mi'' diye beklemeyi de seçmedim. Hatta kitabı okuyunca diziyi daha çok sevdim ve hiç kaçırmamaya başladım. Bunda dizi ekibi, oyuncuları ve elbette Tims Production'ın rolü de büyüktü. Kitabı hemen aldım. Hürrem Sultanı 6 günde okuyup bitirmiştim. Yazarın olayları sıralayışı ve betimlemesine bayılmıştım. Aktı gitti. Bazı sayfaları çift dikiş okuduğumu hatırlıyorum. Yazar özellikle Mustafa'nın katledildiği sahneyi, okura gözleriyle görüyormuş gibi yansıtmıştı. Ağladığımı hatırlıyorum. Sadece katliamı anlattığı sayfaları yakınlarıma okutmuştum. Hiçbir çekim bu anlatımdan büyüleyici olamazdı. Zaten dizide de olamadı. Özellikle padişahların ve sultanlarının yatak odalarını böyle şehvetle yazmasını da cesaretli bulmuş ve ayrıca takdir etmiştim. Kitapla, dizi arasında farklar elbette vardı. Ben hem diziyi hem kitabı çok sevdim. Kitap ve dizi bittikten uzun bir sonra, Kösem Sultanla ilgili bir film izledim.
   Demet Altınyeleklioğlu'nun da Kösem ile ilgili kitabı olduğunu bildiğimden, kitabı bir koşu aldım..
Dizi başlamadan da okumak istedim Hem konuları bilince diziyi izlerken afilli oluyor. Diğerleri haftaya heyecanla beklerken ben ''Hehe Kösem kız doğuracak yine'' falan deyip, insanları kendimden soğutmayı planlıyorum. Bakalım..

   Okumakta olduğum kitabı yarım bırakıp aldığım gün başladım Kara Kraliçe Kösem'e. Açıkçası daha sakin bir dönemi olan Hürremde yakaladığım heyecanı, Kösemde kitabın ilk yarısında hiç bulamadım, hatta neredeyse sıkıldım. Kitap zaten 800 sayfa, neredeyse 400 sayfaya kadar Kösem Sultan Ahmed'le tanışamadı. Köle edilişi, bir bey konağına yerleştirilişi, kraliçe olacağını müjdeleyen bir dilenci, saraya hediye edilişi, oradan da eski saraya Safiye Sultanın yanına sürülmesi, Safiye Sultanın, Nasyayı Kösem yapışı, hayalleri, umutları, saf yanı üzerinde bana göre fazla durulmuştu.. Sürekli birbirini zehirleyen kayın valideler gelinler ...Kronolojik sıralamada zorluk çekmiyoruz, Kayınvalideler, gelinler ,torunlar, bunu hiç zorlamadan aktarabiliyor Demet Altınyeleklioğlu.                Mahpeyker Kösem Sultan Devri zaten Sultan Ahmed'in genç yaşta ölmesiyle ve Kösem'in, Sultan Ahmed'in ilk eşi Mahrifuz'dan olma Genç Osman'ın tahta çıkmasıyla baş gösterecek ki düşünün, Genç Osman, tahta amcası Deli Mustafa'nın kısacık süren padişahlık hayatından azledilip, zindana kapattırmasıyla 640. sayfada çıktı. Üzerine dört padişah daha tahta çıkacak, kitap 800 sayfa..
   Dönem çok zor bir dönem evet, On sene tahtta kalan padişah neredeyse yok hatta kitabı daha şimdi kapatmama rağmen bir tane vezir yahut paşa ismi hatırlamıyorum. Kelle almaktan devlet işi görememişler. Sultan Ahmed ölmeden Ekber ve Erşed kanununu getirmesine rağmen en çok kardeş katli kesin Ahmed'in çocukları döneminde olmuştur. Halkın sürekli isyanı, askerin sürekli ocak devirmesi güzel geçişlerle, köprülerle anlatılmıştı.
   Yalnız yine ve ne yazık ki, Genç Osman'ın tahttan indirilişi ve öldürülüş sahnesi beni etkilemedi.Genç Osman'dan sonra yine zindandaki amca, Deli Mustafa oturtuldu tahta. Kısa sürdü.Kösemin oğlu Sultan Murad çıktı. Saralı Murat, Bağdat seferinde çıkmadan tahta ortak olmasınlar diye Deli kardeşi İbrahim dışındaki iki küçük kardeşi boğdurarak öldürttü. Ölümler çok olduğu için mi bu kadar pasif tuttu kalemi bilmiyorum ama daha da akılda kalıcı olabilirdi.
   O kadar ölüm var ki, amca Kuşçu Deli Mustafa ve  yeğen İncili İbrahim delirerek kardeşlerinin kendilerini öldürmeyeceğini umarak hayatta kaldılar ve padişah olabildiler. Yine de ecelleriyle ölemediler. Mahpeyker tahttaki oğlu Deli İbrahim'in ölümüne, gidişat kötü olduğundan göz yumdu ve hatta ortak oldu. Bu kez savaşını torunları üzerinden sürdürdü. Dört yaşındaki torunu Süleyman'ı tahta çıkartmaya çalışırken, zaten tahtta olan torunu Padişah Mehmed'in annesi Valide Turhan Sultan tarafından dairesinde büyük bir suikastla boğdurularak katledildi.

  Tarihi erkeklerden bile iyi yönlendiren, kitaba ismini veren Kösemin ölümü bile gayet dümdüz anlatılmıştı. Yine söylüyorum, kitap fazla tarihi bilgi veriyor, fazla padişah devriliyor bunu roman halinde yazmak zor bittabi ama Hürrem Sultandaki heyecan yok. Tamam kitap Kösem Sultanın üzerine yazılmış, taht kavgalarını n'apcan denebilir ama en azından iki şehzadesi aynı anda ölen bir Sultanın acısı bir sayfada geçilmemeliydi ya da ölümü son sayfada iki paragraf olmamalıydı. Bence son iki yüz sayfadan bile iki cilt sekiz yüz sayfa kitap çıkardı.
   Yine de okuyun, bunca fazla olaya rağmen büyük titizlikle olaylar birbirine bağlanmış, kişiler dönemler ayrılmıştı. İşin bu en zor yanını, kolaya evirmekte böyle usta bir kalemden çıkardı.

   İlk dört yüz sayfanın bana tek karı, Nurbanu Sultanın gelini Safiye Sultan'ı merak ettirmek oldu. Bir sonraki Demet Altınyeleklioğlu kitabım da Altın Cariye Safiye Sultan olacak.
  Bir endişem diziyi nasıl sansürlerle, reyting kaygılarıyla çekecekler ? Muhteşem Yüzyıl bile oturaklı bir devirken, padişahı çok güçlüyken bunca uyarıyla uğraştı, Kösem çekimleri zor geçecek. Dizi ekibine şimdiden kolaylıklar diliyorum.

Sevgiler
Kitapla kalın

9 Ekim 2015 Cuma

0

Burası yoklar, Yoksullar ülkesi. (Gel hele gel gel )

Bu ülkede tarafın olmak zorunda.
Ya Şehitleri savunacaksın, paylaşımların öyle olacak
Ya da PKK'yi savunuyorsun.
Bu ülkede tarafın olmak zorunda.
Aksi taktirde teröristsin, komünistsin. Kimse ölmesin diyemezsin, öyle bir seçenek yok.
Barış diye bir şey yok.
Zaten Kürt diye de bir şey yok.
Nereden çıkarıyorsunuz bunları caağnım. Kürtler Yahudilerin Türk topraklarına bıraktığı döller.
Gelip bizim dağa taşa boşalmış bu Yahudiler. ,Hitler'i seviyoruz, geleceği gördüğü için.
Yahudileri daha çok, daha iyi öldürseydi diye diye.
Kaosu seviyoruz.

Burası yoklar, yoksullar ülkesi.
Beyni yoklar, kalbi yoksullar.
Vicdanı yoklar, inancı yoksullar ülkesi.

İşte ben sırf bu sebepten. Almanya'da Yahudi ve Roman, Rakka'da ateist,
Arakan'da müslüman, Ortadoğu'da feminist, Baltimore'da zenci,
Türkiye'de Kürt. Kürdistan'da Hüdaparlıyım.

Herkes Hazirandan bu yana tüm derdini, sıkıntısını unutmuş,
benim hangi partili olduğumu çözme peşine düşmüş.Pek fazla
siyasi paylaşım yapmıyorum ama oturup beğenilerimi takip ediyorlar(mış).
Hergün bana HDP'li misin diyen insanlar var ama her gün, aynı insan !
Sorgudayım ve olmadığım bir şeyi kabullenmeye başlıyorum.
Bütün şok, inkar, öfke dönemini atlattım, kabullenme evresindeyim. 
Belki artık Sempatizan! E azimle sıçan duvarı delermiş. Tebrik ediyorum.

Geçenler de dağda işkenceye maruz kalan EkinVan'ın resmini 
büyük üzüntüyle Facebook'ta paylaştım, otomatikman HDP'li oldum 
ve birkaç gün evvel Şırnak'ta HacıBirlik'e yapılan işkencenin fotoğrafını da 
paylaşınca nihayet PKK'li ilan edildim. Yalnız iki fotoğrafla örgüte katılmaya 
hak kazandırdılar .Güvercinlikten, şahinliğe...Fena değil ha !

Beni kendi saplantılı, yargılanamaz taraflarından saymayan bu insanların 
hepsinin ahiret inancı var, Allah'a inanıyorlar. Öteki Dünya'ya imanları var.
Bir insan ölünce hesap defteri açılır ya hani, 28 kurşun sıkmak, yetmeden işkence etmek,
yetmeden aşağılamak, alkışlamak, Allah'a şirk koşmak değil midir ? Allah sizi affeder mi ?
Hani ''ölünün arkasında konuşulmaz'' vaazlarınız.
Ölen Kürt olunca dininizde mi değişiyor ?

Sosyal medyada yayınlanan PKK'lilere işkence fotoğraflarını paylaşıp,
sevinçle ağzından salyalar çıkartarak küfür eden, haz alan bir kitle var. 
Ben olsam daha beterini yapardım, hepsini gebertsinler, taş üstünde taş kalmasın.
Alkışlıyorlar, insanlar ölüyor, seviniyorlar. İzliyorum, DURUN desem,
Teröristim olacağım, diyemiyorum. Ölen insanlara sevinme desem, 
onlar insan değil diyorlar. Herkes yine her şeyi, en iyisini biliyor.

Adam ölmüş lan. Boyut atlamış. Kalmamış örgütü, partisi. 
Bu kadar kesin hüküm vermeyin, böyle kini hiç kimseye tutmayın. 
Size zarar yemin ediyorum. En haklı olsanız da ya onlar haklıysa deyin,
Bu kadar peşin hüküm vermeyin. Takım tutar gibi parti tutmayın.
Önce İnsan demek ne kadar zor ? Devletler her zaman doğru şeyi yapmaz.
Devlet terörü diye de bir terim vardır ve biz bu terimin hakkını veriyoruz.

Bak, vatan nasıl bölünür biliyor musun? Yapılan zulmü görmezden gelirsen,
vicdanını insan ayrımı yaparak kurutursan, nefretini çocuklar öldüğünde bile 
bastırmazsan bölünür. Sokağa çıkma yasağında ölen yaşlı adama evinde otursaydı 
dersen bölünür. Sekiz yaşındaki Elif'e Zaten silah taşıtıyolarmuş dersen bölünür.
Ülkedeki azınlıkları anlamaya çalıştığınızda vatana ihanet etmezsiniz,
Bir kiliseye ziyaret ettiğinizde dinden çıkmadığınız gibi.

Perdeleri kaldırın bir yerde vicdanınız hala vardır.
80'lerden bu yana öldüre öldüre çözülmeyen bir sorunu, yeniden öldürerek 
çözmeye çalışıyorsunuz. Kimse Barış demiyor, Kimse bi'durun, 
bunlar ne halt istiyor demiyor, bunca insan yine niye ölüyor demiyor ? 
Herkes düzenin nasıl yürüdüğünü bilmediği o toprakları sadece suçluyor, 
insanını lanetliyor. Biz burada şehit haberi gelse diye elini
avuşturarak siyaset yapan sözde milliyetçi bir partiden medet umuyoruz.
Türkeş hala olsaydı, Kürt kalmazdı diyoruz. Ölümü izlemeyi iyi biliyoruz.
Açın ufkunuzu, Önce İnsan !

Orada büyüyen çocuklar öldüğünde, çocuklarınızın yanında
''İnletsinler, zaten büyüyünce terörist olacak'' diyorsunuz.
Çocuklar..Tek suçu Doğuda doğmak olan çocuklar. Daha küçücükler.  
Oynamasaydı, Ne işi vardı diyorsunuz.
Sekiz yaşında, on yaşında, on dört yaşında ... Habersizler.
İşte dünyayı, bu kadar ucuz ölümlerden toprağa verdiği evlatları uğruna kadınlar
değiştirecek. Her kadın kolaylıkla empati yapabilir. Her şey değişebilir. Barış kazanabilir.
.
İnsanca yaşayalım hep beraber, boyun eğmeden,kimse ezilmesin diyeceğim
.Bunu okurken kimse dememi de sadece kürtlere bağlayacak ve hemen
''Ne ezilmesi lan, elektiriği beleş kullanıyorlar '' diyecek tipler var.
Onların da derdini anlıyorum. Canım hepimizin çaresi Sınırsız-Sınıfsız Toplum :)
Elektrik orada herkese beleş, su beleş, yol beleş, eğitim beleş, sağlık falan da beleş. 
Ayrım yok. Herkes insan gibi yaşıyor işin özeti. Kavgasız.

Bilmiyorum, hala ne görüşe sahip olduğumu araştıracak mısınız  ? 
Hangi siteyi beğendiğimi takip etmenizle bu yazıyı okumanız arasında bir uçurum var,
bakın bunu biliyorum. Okumak zor ama değişime bir yerden başlayın. 
Size Bilal'e anlatır gibi anlattım. Komünizm, sistem, oligarşi, siyonizm, küresel sermaye,
proletarya, globalizm, diktatörlük gibi terimler kullanmamaya çalıştım. 
Dümdük, yalın. Bir siyasi dergiye yazar gibi yazsam olmayacaktı, 
Her şeye rağmen yine olmadı biliyorum. Umut işte, belki bir kişi. Değer !

Paylaşmadıkça acıyı, hüznü, cenazeyi insan kalmayacağız. 
''Barış'' deyin, ''İnsanca yaşamak'' deyin kazanırız.
Barış kiminle gelecekse artık ona muhtacız. Barışa ihtiyacımız var.
Yoksa bizler gelen iktidar kim olursa olsun, onunla kapışacağız.
Tüm haksızlıklara karşı çıkacağız. Her zaman ezilenlerin yanında olacağız.
Bugün desteklediğimi savunduğunuz Hdp iktidar olsa, onlara da karşı çıkacağım.
Olayım bu sistemi tanıyorum. Güce tapmıyorum.  

Yine söylüyorum, ben kimsenin ölmesini istemiyorum, 
Şehitlere daha fazla üzülüyorum.
Ama tüm cenaze haberleriyle de kahroluyorum. 
Bu yüzden vicdanım çoğu zaman rahat. 
Peki siz sürekli küfür, beddua ederken rahat mı ?
Yaftalamadan düşünün, artık yalvarıyorum.


 BARIŞ'a, KARDEŞLİĞE...
YAŞASIN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ.