19 Ağustos 2015 Çarşamba

0

Güzel şeyler geldiğinde kucaklayın !

  ''Filmlerdeki gibi '' tabirini hepimiz biliriz. Bu kez anlatacağım şey hem bu tabire uygun, hem bana. Nasıl mı ? Karma yani, hint filmi ve fransız filmini karmışsın gibi düşün. Düşünemedin değil mi ? Şöyle yardımcı olayım.
 
   Aldım Mervemi, gittim her zamanki kahveciye. Yok öyle bir depresyon, yok öyle bir bunalım. Freud gelse onca kuramları bozar, baştan yazar, öyle bir bozuk ruh hali. Konuşurken ağlamak, ağlarken kusmak, kusarken uyumak falan istiyorum, böyle. Ne anlattığımı hiç bilmiyorum, Merve beni dinliyor ama gözlerinin içinde ''Bir Allah Belanı Versin, Kes Sesini'' hali. Saç bildiğin temizliğe girişecek ev kızı topuzu, tırnaklar kemirilmiş, ojeler dişlenmiş, sivilceler barikatın tepesinde isyan bayrağını çekmiş '' en büyük direnişçi kim olacak'' diyip patlayıp yatıyorlar. Bildiğin yeşil eşofman, turuncu t-shirt çıktım, ayağımda kelebekli sandalet, şükür ki pandifle gitmiyorum. Bir de sadece cüzdan. Tip bu ! Garibim Merve en yakın arkadaşının sıkıntısını çözecek ama o ana nefret etmeyi bırak, doğduğu güne lanet okumaya başladı muhtemelen.

  İki elimin ortasına sığacak büyüklükte çikolatalı bir donut aldım. Çikolata kesin iyi eder.  Bir de büyük boy kahve. Tam teşekküllü bir şeker komasına girmeye hazırım. Allahım yok böyle yemek. Yerken konuşuyorum, yutmaya çalışırken bile konuşuyorum. Nefesi neremden aldığım bittabi soru işaretleri doğuruyor. Başladım ağlamaya ama nasıl, susturulamıyorum. İşletme müdürü Mervenin arkadaşı, Yareppim  sular geliyor, kolonyalar gidiyor falan. Yok, hiçbir şey işe yaramıyor. Elim, ayağım her yer çikolata. Küfürler savuruyorum, bütün erkekler canavar.  Sonra elimi, yüzümü yıkamaya lavaboya sürüklendim. Azıcık sakinledim. Ben böyle herkesten özür dilemeler falan, o da ayrı bir rezillik, masaya yöneldik, Masada bir şey oturuyor ama adamda ne depresyon kalır ne anormal bir psikoloji. Adam iyiyi kötü eder, kötüyü iyi. Işidli olsa cihada katılırım, Parti kursa alayına ayar çekerim. Ne dersee evet derim:) Peygamber bilirim yaa. O hayatını yaşasın, ben çalışır ona bakarım.  Ben böyle bir boy, böyle bir vücut, Allahım o kaslar, diye iç geçirirken gözümü diktim tabi, çocuğu kesmiyorum, bildiğin liğme liğme ettim. El bir saça gitti, o son derece yağlı haliyle bir savruldu, düzeltmeye çalışıyorum. Ağzımı yüzümü siliyorum, göz kapaklarım kesinlikle kapanmıyor. Islak elimi kurutmaya niyetli t-shirt'üme sürüyorum. El, pençe, divan haldeyim de benim o tip kırk sekiz saatte düzelmez. Of çok çirkinim. Çocuğun tek kaş havaya kalktı, ''ne bakıyon'' dercesine kafasını falan sallıyor. Allah'ım bir kaş ancak bu kadar nizamlı, bir baş anca böyle büstü dikilesi olamaz. Gel de çıkma depresyondan ama. Tipimi düşünmek beni kesin tekrar iki kat depresyona sokacak, kesiiiiiin. Hiç aldırmamak en iyisi.

 Merve '' Pardon, burası bizim masamızdı'' dedi. Hımhızlı bir dönüş yapıp, yengeç gibi yan yan kayarken ''Merve'' dedim. ''Beyefendi otursun, biz başka bir masa buluruz, hem bir hava alayım'' dedim. Merve söylendi de söylendi tabi, kafeyi talan ettikse de onu dışarıdan görebileceğim boş bir masa kalmamıştı. Merveyi üst katta bırakıp aşağı indim. Çocuğun yanına kuruldum. İki avucumun arasından kesinlikle ayırmak istemeyeceğim mükemmel kafasını yine sallamaya başladı. Bir kıçlık yer bulup ''Burda oturcaz, başka masa yok'' dedim. Bende ki asabiyeti farketmiş olmalı ki '' Arkadaşım gelecek ama rahatsız olmazsanız oturun madem '' dedi. Ben önümüzdeki yedibinaltmışbeş saniye kim bu arkadaş? fikrinden bütün meselelerimi unuttum. Yanına oturmam iyi olmuştu bu paspal halimi görmüyordu ama kötü de olmuştu, ona doyasıya bakamıyorum. Telefonuyla uğraşıyordu, Merve de gelip kuruldu, sinir harbinden hemen önündeki su dokuya odaklandı. Birden silkelendim, depresyonun bana verdiği yetkiye dayanarak her hareketi yapabilirdim. Hem n'olurdu ki ? Eğer hareketlerim saçma ve hafif gelirseydi bile bir daha nerede görecektim. Kayıtsız kalamazdım. İki senelik ilişkimi yine sonsuz bir güven kırıklığıyla bitirmiş olsam, erkeklerden nefret ediyor olsam da, bu dünya harikasına kayıtsız kalırsam bi'kere Allah affetmez beni zaten :) Heykel gibi hey maşallaah.

  Birkaç dakika moron gibi hiçbir şey yapmadan oturdum. Nasıl da senkronize nefes alıyordu canına yandığım. Silkelendim. İlk hamle, profilini görebilmek için hemen Foursquare'de yer bildirimi yaptım, O da yapmıştı. Tek başına resmi vardı, hatunla resim yok, bu iyiye işaret. Ekledim, o resimle şu an ki halimi ayırt etmesi olanaksızdı, Zavallıcık kabul etti. Çok bir arkadaşı da yoktu, ellerimi ovuşturdum güzeeel. Buradan başlamak istemedim, sohbete girmeliydim. Bir boşluk arıyordum,telefonu bırakıp cüzdanını açtı. Ve yeees, gol olur hemşireee,  hah ha ahahaha ! Gittiğim spor salonunun giriş kartını gördüm. Hemen atıldım. Bu arada Merve benimle arkadaşlığını bitirmek üzere, gözlerde bir *sabır loading :)

 '' Aaa, Gordion'a mı gidiyorsunuz'' dedim. Gülümseyerek kafasını salladı ''Sizde mi '' dedi. ''Ben de '' dedim sırıtarak. Of ne çirkin görünüyordum kim bilir ? ''Sizi anımsıyorum sanki, biraz kötü görünüyorsunuz, iyi misiniz '' dedi.'' Ben seni anımsamıyorum, görseydim unutmazdım nitekim'' diye potun tillahını koydum masaya, bir yandan da sizler sen oluverdi. Merve gözlerini belertti ama ses etmedi. Benim Yarı Tanrı güldü, yanaklar diyorum, dişler aziziiim, off . Gülmekte değil o resmen fetih, bir gün batımı. Ben dirseğimi masaya, yanağımıda avcuma dayayıp gözlerine gömüle gömüle adamın kaslarına bir milyon iltifat ettikten ve iltifatlarım karşılık bulduktan sonra arkadaşı geldi, bizi selamladı. ''Gidelim, bizi bekliyorlar'' deyiverdi. Bundan sonra ebedi savaş halinde olacağım erkek arkadaşıyla bu vesileyle tanışmış oldum. Vedalaştık. ''Sporda görüşürüz, küçük hanım, Yarın gelirseniz de spor sonu yemek yeriz uygunsa, ha zaten Foursquare'dan kabul ettim, yazarım'' dedi. Allahım nasıl bir utanmak. Bende ki cin olmadan adam çarpmaya kalkışmak. Kafamı bir tavuk kafası gibi yalnızca öne hareket ettirebildim. Amaan bilsin be, istiyorum işte. Ahh Selvi Boylum. Nasıl da karizmatik yürüyordu. Merve etimi falan çimdirmeye başladı ama devreler yandı, hissetmiyordum. ''Napıyosun kızım aklını mı kaçırdın''lar.'' Sende kaçır,'' dedim. İnanılmaz mutluydum. Hem bir kere aklım yirmi beş senedir ilk defa başımdaydı, ilk defa ansızın güzel şeyler olacağını biliyordum, inandım. Anlatılamaz bir tarifti. O bunalımdayken bile onu benim yapacaktım, hemen anladım. Kendime geldim.

  Merveyle koştura koştura spor malzemeleri satan bir mağazaya girdik. Ortalığı talan edip birkaç parça dar ve seksi şeyler seçmeye çalıştık. Ardından kuafördü, bakımdı, hamamdı. Merveciim de rahatladı, malum kızı fitil ettiydim. Ertesi güne hazırdım. Çok cool bir havayla salona gittim, hiç terlemeden spor yaptım. Buluştuk ve hayatımın en şaşaalı aynı zamanda en mütevazi gününü yaşadım. Adam romantik, adam yakışıklı, adam ince, adam olmuş. Ben yanında o kadar odun ve hantalım ki, yine de sevdi beni . İlk günden sevgili olduk hatta biz o kafede bile sevgili olmuştuk, size söylemiştim. Şimdilik her şey güzel gidiyor. Bu garip. Hem korkmamayı da öğreniyorum. Kaybetmekten, sevmekten, çok beğenilen bir erkekle beraber olmaktan. Gönülden dileyemiyorum, söyleyemiyorum da ama hep sevsin istiyorum. Havamdan da geçilmez. İstediklerimizin ağzımızdan dökülmesinden korkuyoruz. Dökülünce üzüleceğiz çünkü, nazar ya da sınanma. Adı her neyse. Korkmadan bir yaşam da yok, sürekli korkarak ta yok.. O yüzden kıralım tabularımızı. An'ı yaşayınca devamı geliyor gibi. Net bilgi değil tabi ama, hep gönlünüzce sevin. Bazen öyle adamlar geliyor ki paylaşınca bitmiyor, çoğalıyor.


                                                                                                Bazen güzel şeyler oluyor lan, valla.


                                                                                                                     AŞKLA.
https://www.youtube.com/watch?v=ZGz3obTw8Ao

6 Ağustos 2015 Perşembe

2

Madam Ketka (eğreti anne)

 
 Oturdum, avuçlayıp durdum toprağınızı ve ilk kez size ait bir şey, yaseminler kokmuyordu.
Sararmış mermer havanın sıcağına rağmen soğuktu . Anneyken bile değilmişsiniz gibi hani, size yakışır bir malzeme.. Garip bir şey olmalıydı içinde olduğunuz o dar mekan Madam Ketka. Sahi bunca pisliğinizi örtbas etmiş miydi toprak ? Ben böyle dışarı irinler taşar, toprağınıza böcekler, çiyanlar girip çıkar, köpekler eşeler hatta işerler diye hayallemiştim. Üzerinizde yeşeren bir bitki yoktu, yabani ottu hepsi. Bu rahatlattı içimi zira siz yeşil olan hiçbir şey bırakmazdınız Madam. Sizi her şey kabul eder de bir ben, bir toprak kabul edemez sanırdım. Hapsolduğunuz bu yere gelerek, galiba sizi toprak gibi ben de kabullendim. Doğurduktan sonra ölen oğlunuzun üzerine gömülmek istemişsiniz  . Sahi ardınızda bıraktığınız çocuğunuzda yeterince hasar bırakmadığınızı mı düşündünüz? Gider ayak diriler bitti deyip, biraz ölülere mi musallat olmaya kalktınız? Hep çirkindiniz, hala çirkin. Mezarınız bile çirkin, taşına yazılan isminiz de.

   Babamı boşadığınızdan beri, kendisini hala görmedim.. Teyzemin kocasının ayartıp, onu kendinize koca edişiniz, bu esnada onca erkeğin altına yatışınız .. Rahminizden fırlatıp attığınızdan beri benim için hep utançsınız.  Emanet kocanızın beni kadın etmesine  nasıl da kılınız bile kıpırdamadı, hatta mutlu oldunuz. Günler böyle geçti, her gece, her sabah ! Sizinle hiç konuşmadık Madam Ketka. Size babamdan sonra zaten Anne demedim. Beni yönettiniz, sattınız, delirttiniz. Beni siz delirttiniz. Her gece o pislikten dayak yemenize hiç karışmadım, hatta dayak yemenize ön ayak bile oldum kimi zaman. Sizden hep nefret ettim. Penceremden, sizin içip içip sokaklarda rezil oluşunuzu seyrettim. Kocanız bile toplamıyordu sizi o meyhanelerdeki sarhoşların kucaklarından. Zaman oldu, beni  kocanızla bırakıp gittiniz, terkettiniz. Beni değil o iblis suratlı herifi terkettiniz, beni çoktan terketmiştiniz.. Siz gittikten sonra bana elini sürmedi. Evine başka bir kadın getirdiğini de duymuşsunuzdur. Bunların üzerine çırpınıp afilli olmayan bir hayat kurdum. Hiç merak etmediğinizi biliyorum. Zira ara sıra korkunç tipli adamlar takıldı sayenizde peşime. Bir şekilde hep bulunduğuma bakılırsa haberdardınız benden. Beni sizin borçlarınız yüzünden bir sebepten sömürmeye çalışan adamlar. Sömürdüler de. Yine de mecburen beni dinleyeceksiniz. Tutundum, sizin aksinize bir insan olmak istedim. olamadım, En az sizin kadar umursamaz, kalbi donmuş, duygusuzum. Tek farkımız ben kimseye kötülük yapmadım. Gerçi kimsenin etrafımda olmasına imkan da vermedim. Aile olmakmış, çocuk yapmakmış zaten hiç düşünemedim. Siz cinsiyetimi aldığınız gibi insanlığı da elimden aldınız .Hayatım boyunca yaptığım en iyi şey, bisiklete binmek ve kitap okumak. Bir de kedim var. Zaman zaman onu terk ediyorum, aç-susuz bırakıyorum. Yine de gitmiyor. İnsanları sevmiyorum. Yaşamıyorum, zamanı dolduruyorum. Çalışmadığım zamanlarda ya içiyorum, ya uykudayım. Uyuyunca hızlı geçiyor zaman, aşağıda geçiyor mu ? Şimdi yanı başınızdayım, umarım bir cehennem vardır ve bol miktarda cezalandırılıyorsunuzdur.

    Benim sizi bildiğim zamandan öncesinde, yaşamınızla ilgili anlatılanları düşünüyorum,, Evin en küçüğü olup, el bebek, gül bebek büyümenize ve bir  sürü adam tarafından çok sevilmenize, ilk aşkınızla evlenmenize rağmen beni doğurduktan sonra hayat dolu hallerinize ne olduğunu hiç anlayamadım. Büyük annemin, teyzeme '' Hamileyken ne iyiydi bu kız, bu çocuğu doğurdu annelikle ilgisi yok. Hani sezaryenden, alışır, psikolojik dediniz, beş koca sene geçti , bir ana evladını nasıl benimsemez. Bu kızın hali hal değil. Bir şey yapın '' deyişi hep kulaklarımda. Bu kırk yıllık zorunlu yaşantıma işleyen en büyük ayrıntıdır. Keşke kısır olsaydınız, keşke karnınızda hiç bulunmasaydım, keşke doğurmadan vazgeçseydiniz benden, keşke doğurunca boyunbağınızla hemencecik orada  öldürüverseydiniz beni ya da kendinizi öldürseydiniz. Ölseydiniz keşke. Rahminizden fırlatıp attığınızdan beri benim için hep utançsınız. Dünyaya getirdiğiniz bu döküntüden sorumlusunuz Madam Ketka. Çocukken gülecek olduğumda önce gözünüzün içine bakmamdan sorumlusunuz. Çocukların arasına karışıp oyun oynayamadığımdan ve düştüğümde yaralarımı sarmanız için yanınıza hiç gelmeyişimden sorumlusunuz. Düştüğümde anne diye ağlamadığımdan hatta hiç ağlamamış olmamdan da. Sahi nasıl nefret ettiniz benden? Tecavüz mahsülü değilim değil mi ? Babamın beni hiç aramamasına bakılırsa neden olmasın diyorum ? 

    Hiç dünyayla savaşan bir kadın olmadım. Ne dünyaya tahammülüm var ne uğraşacak iştahım. Kendi hayatımın da bana bir zorluğu olmadı aslında, pek ilişmedi.. Ben hep sizin zorluklarınızı üstlendim, siz vardınız, bu fazlaydı bile. Buraya bunları konuşmaya gelmedim. Aslında kötü şeyler mazide de kalmadı. Sizin yaşadığınız , bana yaşattığınız her şey benim hayatımda hala var. Ama sizi affediyorum. Toprağın altında o memnuniyetsiz yüzünüzü görüyorum ve yine de sizi affediyorum. Bebekliğimi, çocukluğumu, gençliğimi yaşamamış ve sizden sonramı belki yaşayamayacak olsam da sizi affediyorum. Seçemediğim hayatımı hiçbir zaman  hale,yola koyamayacağımı düşünsem de sizi affediyorum. Her gün her şeyi unutmak için yalvarıyorum. 

Şimdi benim yerime üzerine çöktüğünüz oğlunuza sarılın.
İlk kez Anne gibi.