15 Temmuz 2015 Çarşamba

2

Gökyüzümü Süsleyen Adam 🐦 🐦

 
@serkanakyol
Gülüşünü nakış nakış o kadar işlemişim ki aklıma, ya her zayıf anımda içime serçe sürüsü dolduran sesine ne demeli, hep kulağımda. Kurtulmak zorunda olduğum bu dipten kuşkusuz beni yukarı çekecek tek şeydi her zaman soğuk olan elleri. Valizime onca yılın yorgunluğunu, umutsuzluğunu, yiten giden her şeyi, göğe bakıp ona yolladığım her bir selamı özenle yerleştirdim. Oldum olası ardımda kimseyi, hiçbir şeyi bırakmadığım gibi iyiyi de kötüyü de yanıma aldım. Yatağa oturup ''çok büyük bir marifet gibi yıllardır sakladığımız hislerimiz aynı kaldı mı?'' diye düşündüm. En azından benimkiler.Yine boynumu göğsünde uzak tutmaya çabaladığı soğuk kollarıyla saracaktı kim bilir. Sahi hiç duymadım, kalbinin sesini. ''Kalbim yok miniğim'' derdi her defasında.  Saramayışları, belli ki yokluğun gerçeği beni ürkütmesin diyeydi.

    Atmayan bir kalp hikayesi doğruysa şayet bu durum sonunda bizi aynı kişi yapardı. Artık benim için de düşecek bir dip ya da yükselecek hiçbir merdiven yoktu. Kesişmişti yollarımız ve bu bana her şeyi göze alma cesaretini çoktan müjdelemişti. Uzun zaman önce, defalarca beni yanından, yöresinden ittiği o asfaltsız yolda ilk defa  yan yana, yalın ayak yürüyecektik.Yaşadığım bitmek bilmeyen sancılı dönemler bana beklentiye girmemeyi ve hissizliği ağır ağır yüklemişti. Her zaman olduğumuzdan daha yakın olmalıydık artık. Bana yıllarca öğretemediği, inatlaştığım doğrularını birkaç gece de fazlasıyla tecrübe ettim.

     Yola çıkmadan haber vermek istedim. Sesini duymayalı da çok olmuştu. Hem oldukça kararlı durduğu hayatında bir şeyler de değişmiş olabilirdi. Telefon kulübesine girdim. Numarayı çevirdim, Tesadüf kendisi çıktı. ''Geliyorum ''dedim. ''Bekliyorum'' deyişindeki o iç gıdıklayıcı tek kelime bana anti-depresan olmuştu. Yol  uyudum, uyandım çabuk geçti. Aksi olmalıydı ya. Fakat tüm yorgunluğu gözlerimde ve ayaklarımda toplandı.

     Küçük şirin bir oteli vardı. ''Akşama anca gelir'' deyip beni odama yerleştirdiler. Lavanta koymuş yatağıma. Papatya değil, La Van Ta. Bir de not buldum, ''Affet, Ay'ım, ışığım, balıktayım, sen şimdi duş al, dinlen. Bunca zaman  dayandık. akşama ne kaldı değil mi ama Dilberim, Öpüldün '' . Her zaman küstahtı, Beni karşılamayacak kadar küstah. Notu yazarken ki ifadelerini gözümde canlandırdım ,sesli güldüm. Kağıt göğsümde, hareketsiz uyumuşum. Güneş batmıştı, gözümün tekini açtım, sırtı bana dönük, balkona doğru öylece bakıyordu. İzledim, nefesini duydum, kirpiklerini kavuşturma sesini duydum. Kalp sesi yine yok. Sigarasının dumanı esintiyle beraber bana geliyordu. Parmak uçlarımla sırtına dokundum.Döndü, defalarca koklaya koklaya, yüzüne süre süre ellerimi öptü. Adeta şefkat bekliyordu. Çoğu beyazlayan saçlarının hafif hafif alnına döküldüğü yüzünü ellerimin arasına aldım. Kavradı boynumu, birbirimizin nefesini çaldık, içimizde biriktirdik. Yaktık mumlarımızı, fenerlerimizi. Zaman durabilirdi artık.

   Neydi bizi o  balkona çivileyen, geceyi bir bir sessizliğe boğan ? Hem ne vardı zaten konuşacak şimdi, susmak mıydı en iyisi ?  Sahiden bitmiş miydi içimizdekiler ? Yani  dokunduğumda alev alan tenim yaşadığıma kanıt sayılmaz mıydı ? Ama zaten ikimizde bütün hayallerimizi gerçekleştirmişken bitmek, gitmek, susmak ne gerekti canım ? Şimdi ayrı hayatlarımızın sefasını sürmek vaktiyken.

     Masa hazırdı zaten, büyük bir rakıyı odaya girer girmez açtı. Anason kokusu, hiç sevmezdi
üstelik. İşte ilk değişiklik. O gün her zamankinden cömert fakat bana bakışlarında cömertlikten eser yok, yine çekingen, yine kaçak. Gözünün içine bakıp, bi'şey söyle diye bakıp umut besleyecek o kadın da yok üstelik. Büyük bir değişiklikte burdan.

     -Ben yine  onca sene konuşmaya doyamadım, diye dalıyorum konuya. Onca yılın birikmişliğinin, konuşulmadan eski ki gibi üstünü örter diye düşünmeme rağmen onun''Hoşgeldin''ine kalkıyor kadehlerimiz. Değiyor gözü gönlüme. Akıyor titreyen sesi içime.
-Anlat, diyor o hiçbir tasvirin yakışmayacağı, cenneti fısıldayan elçi sesiyle.
Nasıl Fransa ? Fransayı sormadığını ikimizde biliyoruz. O yine tedbirli tabi, konuya bildiğim
yerden, direkt bir tavırla giriyorum. Onun bana hayran kaldığını söylediği tavır. Hatırlıyor mudur ?

    -Gömdüm onu. Geçen sene, yüksek dozda uyuşturucudan öldü. Çok acı çekti. beraber çektik. En zoru da kızımın, Pera'nın babasının gün be gün eridiğini ve boşalan sinirlerini izlemek zorunda olmasıydı. Annesinin aksine daha sessiz,içine kapanık bir kız çocuğu. Velhasıl bıraktıramadım uyuşturucuyu. Kliniğe yatırdım ve kendime bir boşanma avukatı tuttum. Çok denedik,çook. Bu hastalık değil çünkü, kendiyle birlikte bizi de uçuruma götürmeye niyetliydi. Uyuştucu almadan da, karşımda ki  artık kötü bir adamdı. Kendim için değil kızım için korktum. Ben bunca dertle uğraşırken annemin ağırlaştığı haberini aldım. Perayı da alıp annemin yanına koştum. İşin garibi neydi biliyor musun ? Ben sevdiklerimi unutmuşum, özlemeyi unutmuşum. Annemle ilgili daha bir yol katedemeden Fransa'dan bir telefon. Ölü bulunmuştu. Perayı götürüp götürmemekle ilgili karar veremezken, kızım benden güçlü çıktı, tekrar ikimiz Fransaya yola çıktık. Küçücük sıkıntılara öyle göğüs gerdi ki, bu yaşında onu böyle sorunlarla uğraştırdığım için kendime çok öfkeleniyorum. Gittik, defnettik. Ben Perayı değil, günlerce Pera beni teskin etti. Bir haftayı atlatıverdik. Pera dayısını çok sever, bir grupla beraber 15 günlük kampa çıktılar. Annemin durumu da her geçen gün iyiye gidiyor, şükür. Geçen sefer gelişimde gözlerimin dahi içine bakamamıştı, sürekli uyutuyorlardı. Şuan bize de, doktorlara da bir mucizeyi yaşatıyor.  Bizimkiler kampa yola çıkınca hemen bilgisayar başına oturdum. Bilet baktım. Annemin iyiyken ilk yolculuğumu sana yapayım dedim, tesadüfen sabahına bileti buldum. Ve yanındayım işte. Kaskatı, hiçbir asitin çözemeyeceği şekilde katı. Çok uğraştım çocuk yapmamaya biliyorsun ama Peranın içimde olduğunu bildiğimden beri ... Ondan başka herşey anlamsız, tarifsiz. Tek zayıf yanım, tek çözünürlüğüm o. Bi'tanısan.
Hani bana anlattığın, Bir kızın olursalarının arkasına uydurduğun tüm varsayımların var ya, hepsi gerçek. Yine yanılmadın. Hakikaten benim kızım. İşte bööyle . Anlatırken ne çabuk geçti değil mi ? Yaşarken hiç bitmiyor oysa. Bitsin istiyorsun, en azından bazıları bitsin. Olmuyor. Üstüne zebellah gibi daha fazlası çöküyor. Ahhh, benim o bana bir şey olmaz havalarım, kimse üzemez laflarım. İnsanı sadece kendisi üzmüyormuş, etrafında seni üzmeyi görev edinmiş milyonlarca şey var, bu bazen bir insan, bazen televizyon, bazen bir ülke yada bir böcek.  İşte şimdi piştim ve sana geldim. Yine de eksiksin dersen ağzına bi'tane patlatmaya niyetliyim. ''

   Aşağıdaki pansiyondan çalan şarkı ''Hasretinle yandı gönlüm,yandı yandı söndü gönlüm, evvel yükseklerden uçtu, düze indi şimdi gönlüm '' buydu. Bu kısımda sesi yükselttiler. Her yan yana oluşumuzda bir şarkı seçerdik kendimize. Göz göze geldik. Patlattık kahkaları, aktı meylerimiz boğazdan yüreğe.  Elimi sımsıkı tuttu. ''Sefalar getirdin'' dedi. ''Senin gibi kadın da düze inerse Bu gezegeni örtüp gidelim'' 

   O yine aynı kişiydi, başka biri olan benim. Eskiden olduğu gibi savaşmayacaktım bu kez, hem ''bak sevdiğin insanlar var, onlar için...'' diyeceğim kimsesi de kalmamıştı zaten. O güzel anneciği ve babacığı derin uykudaydılar artık. Hiç sormadım, o da anlatmadı. ''Şimdi'' dedi,

   Gözümün içine öyle bakma. Üzülmedim sana, kılım bile kıpırdamadı Minik. Kalpsizim la ben. Keyfini süremedin şu yaşamın, sürmeyi istemedin. Dik kafalıydın. Bunu istesen ve düşseydin göz ucuyla bir döner bakardım. Katı falan değilsin, çiğsin, bi'bok olamamışsın. Yine bok var gibi filizleneceksin. Büyümeyeceğim diye inatlaşırdın ya benimle Aptal , ha işte yine inatlaşacaksın. Büyüyemezsin ki sen. Evrene aykırı :D Benimle ilgili de ilk kez sen tedbirlisin, bir şey sormuyorsun. Ben iyiyim. Çizdiğim yoldayım . Sen Fransaya gitmeden burayı gösterip alacağım ve otel yapacağım, demiştim. Bak beni tanıdığından nasıl da gelip buldun. Balığımı tutup geliyorum, oohh, akşam gelip bir kaç arkadaş demleniyoruz. Güzel oluyor la, bakma öyle. Eski güzel kadınlarımıza içiyoruz, her seferinde aynı muhabbetler anlayacağın. Eskimeyen biri var diyorum ben, hala da güzelsin hani. İçerim daha uzun zaman senin için. Her akşam birileri göt olana kadar, ağzımızın suyu, salyası akana kadar içiyoruz. Bizi de diri tutan bu. Halüsinasyon görüyorum, gelip yatağıma sen yatırıyorsun beni. Annem değil, annem öldüğünden beri, sen. Ölüleri hep daha çok sevdim ama artık barışık değilim. Çok terkedildim ama bu defa başka. Bu fazla. Sen ört üstümü bu kez sahiden, olur mu ? Yine öyle bakıyorsun, bakma.

    Bu yüzyılda imkansız nedir Hemşire? Kavuşamamak nedir ? En fenası sevişirsin, bedenler kavuşur. Biz sınırlarla yaşamımızı çevirdik ve hiç aşmadık. Çizgimizi bildik. Bir tek dudaklar kavuştu, oda üzerimizdeki ölü toprağı silkelemeye yetmedi. Solucan etkisi bile yaratamadık. Görev gibi, o benim saçlarımı örerdi, ben onun üstünü örterdim. Aynı yatakta uzanırdık, hep aynı rüyayı görürdük. Her seferinde el ele dolaştırdık, sadece gidilen yerler farklıydı. Hangimiz yataktan kalktıysa diğeri uykuda sanıldı. Hiç gerçekten uyumadık. Uykularımı, yatağımı , gök yüzümü süsleyen adam. Ben bu adamı çözemeden ölecektim. Ölü mü, diri mi ? Önemli değildi ama çabam size netlik olsun diye.
 
  Biz tuttuğumuz tüm dilekleri gerçekleştirdik. Galiba birbirimizi hiç dilemedik. Hatırlamıyorum. Her yanına gelişimde mutlu hissediyorum, ayrılırken de  bir daha görmek istemediğimi sanıyorum. Sonra zaman geliyor, özlüyorum, atıveriyorum kendimi yamacına. Yine susuyoruz, en iyi yaptığımız iş. Şimdi başımın üzerinde,  kazanılacak en büyük zaferi de erkenden kazanmışım, başka hiçbir işe yaramayacakmışım, erken emekli edilmişim gibi bir his dolaşıyor. Ne yapacağım ? Sarhoş olamıyorum. Büyümemiştim evet, geçmeyecek bir derdim de yoktu sadece kalbimi hissetmiyordum.

''Ben yine en güvendiğim derme çatma limandayım. Sendeyim.'' diyorum. 
 ''İstediğin kadar kal'' diyor. İlk kez diyor ama kalamam, biliyor. Döküntüyüz.  Artık uğrayacak liman yok. Denizler kafi, kara kötü, acımasız. Limanlar geçici. Kalıcı olmaya niyetli olduğumdan değil. ''Anlaştığımız üzere bak kim önce ölürse diğerine günlüklerini verecek, ben ölürsem, günlüğümü Pera getirecek '' 

                             Yarımız yine.Yine beklentiler yanlış çıktı.
      Biz bir tek kendimizi tüketiyoruz. Başkalarına tahammülümüz yok.

                                                    İnançla Kalın ..